Aydın Masaj Salonu-Masöz Esra

Aydın Masaj Salonu-Masöz Esra

Aydın Masaj Salonu-Masöz Esra  Edward’ı hoşnut etmekten ve bu geceyi başarıyla tamamlamaktan başka bir arzusu yoktu ve Edward’ın, nedense soğuk, durmadan vuran ve sidikyolunun içine, çevreına çarpan penisinin ucundan başka bir şeyin de bilincinde değildi. Duyduğu paniğin ve tiksintinin kontrol altında bulunduğunu düşünüyordu, Edward’ı seviyordu ve aklı fikri onun çok arzuladığı şeyi elde etmesine ve kendisini daha da çok sevmesine yardımcı olmaktaydı.

Bu hava içinde sağ elini onun kasığıyla kendisininkinin arasına kaydırdı. Florence’in eli geçsin diye Edward gövdesini biraz kaldırdı. Kırmızı kitapçıkta, gelinin ‘erkeğe yol göstermesi’ son aşama kabul edilebilir diye yazdığını hatırladığı için kendini kutladı Florence. Önce Edward’ın hayalarını buldu ve artık korkmadığı için atlarda ve köpeklerde çeşitli biçimlerde gördüğü, fakat erişkin insanlara rahatça uyacağına bir türlü inanmadığı bu olağanüstü kıllı maddeyi yavaşça parmaklarının arasına aldı. Parmaklarını onun altından kaydırıp penisin dibine ulaştı, onu çok özenle tuttu, ne kadar duyarlı ya da sağlam olduğunu bilemiyordu.

Aydın Masaj Salonu-Masöz Esra

İpeksi dokusunu ilgiyle keşfederek parmaklarını penis boyunca, ta ucuna kadar gezdirdi, ucunu hafifçeçe okşadı; sonrasında kendi cesaretine şaşırarak yarıya kadar geri kaydırdı elini, penisi sıkıca tuttu ve aşağıya çekti, birazcık ayarladı, kendi cinsel organına hafifçeçe değmesini sağladı. Ne kadar korkunç bir hata işlediğini nereden bilebilirdi? Yanlış şeyi mi çekmişti? Çok mu sıkı kavramıştı? Edward inledi, acı dolu, giderek yükselen, karmakarışık bir dizi sesli harf çıktı ağzından, bir keresinde buna benzer bir sesi bir komedi filminde duymuştu Florence, garsonun biri, sağa sola yalpalarken kule benzer biçimde yığılı çorba tabaklarını yere düşürmek üzereyken.

Dehşetle çekti elini, Edward yüzünde şaşkın bir ifadeyle, kaslı sırtı spazmlar içinde gerilirken, Florence’in üzerine boşaldı, önce dolu dolu sonrasında gitgide azalarak damla damla, onun göbeğine dolup karnını, kalçalarını, hatta çenesinin bir kısmını ve dizkapaklarını ılık, yapışkan bir sıvıyla kapladı. Bir felaketti bu ve hepsiyla kendi suçuydu, beceriksiz, budala ve cahildi Florence. Asla karışmamalıydı, elkitabına inanmamalıydı. Edward’ın şahdamarı patlasaydı, bundan daha kötü görünemezdi. İnsanın dilinin tutulacağı kadar karmaşık mevzulara nasıl da hep kendine aşırı güvenerek burnunu sokardı; yaylı çidraklar dörtlüsüyle yaptığı provalardaki tavrının burada geçerli olmayacağını bilmesi gerekirdi.